HABER PORTALI
  İKV
 
Oyun içi ekran görüntüleri

Kıyafetler ve Zırhlar

Ne kadar kaliteli malzeme ile giyinmişseniz o kadar iyi korunuyorsunuz demektir. Kıyamet sonrası dünyada bazı dayanıklı materyalleri bulmak zorlaşmış olmasına karşın Teşkilat ve bazı diğer gruplar üyelerini en iyi şekilde giydirmeye gayret etmiştir.
Her kıyafet, darbelerden daha az etkilenmeyi sağlayacak ve kimilerinin üzerindeki efsunlar ise herhangi bir savaşın gidişatını değiştirebilecek farklar yaratacaktır.

 

Bazı Eşyalar
Yakın Dövüş Silahları

Ağır güçlü balyozlar, hızlı ve keskin palalar, hançerler, baltalar gibi birçok çeşit mevcuttur.
Farklı silahlar farklı şekillerde hasar verirler. Kesici, Delici ve Ezici olmak üzere üç tip hasar farklı kombinasyonlarda değişik silahlarda bulunabilir. Kimi düşmanlar, zırhları veya fiziksel yapıları yüzünden bunların bazılarına çok dirençli olabilirken, bazılarından ise çok daha fazla etkilenir.
Örneğin iskeletlerin delici ve kesici tipteki silahlardan ezici silahlara oranla çok daha az etkilendiği iyi bilinen bir gerçektir.
Bu nedenlerden ötürü bir savaşçının yanında farklı tipte silahlar taşıması oldukça yaygın bir alışkanlıktır.

Menzilli Silahlar

Tümü delici tiptedir ve verdikleri zarar yakın dövüş silahlarından düşüktür. Güvenli bir mesafeden ilk darbeyi indirme şansı vermesi açısından tercih edilirler. Çoğu tecrübeli savaşçı düşman yakına gelene kadar menzilli silahlarıyla düşmanı yaralar ve yanına gelince asıl silahlarını devreye sokar.

Asalar

Büyücü ve şifacıların vazgeçilmez silahları ve prestij sembolleridir. Çoğu büyücü asasını darbe indirmek için değil üzerine yüklenmiş efsunlar için yanında taşır.

Tarihçe

Beyaz Köşk ve Mansur Bey Dönemi (1957-1963)

1957 yılında meteor felaketinin ardından şehre gelen yabancılardan biri olan Kuklacı, Eminönü'nün limanlarında bir takım kukla ve küçük büyü gösterileri yapıyor, halkı etkileyerek para kazanıyordu. Daima maskeli olan yüzü ve insanları şaşırtan numaralarıyla eğlenceli ve heyecan verici, aynı zamanda da ürkütücü bir kişilikti. İstanbul'da felaketten kurtulan az sayıda sanatkardan biri olan ressam Mansur Bey hatırı sayılır bir servete sahipti. Servetini İstanbul'un yaratıklarla mücadelesi için idareli bir şekilde kullanıyordu. Mansur Bey'in aynı zamanda İstanbul içinde önemli bazı çevreler üzerinde nüfuzu vardı. Sözü dinlenen bir kişilikti. Verdiği mücadelelerde genellikle kendi geliştirdiği çözümleri uygular, başkalarının bulduğu çıkış noktaları üzerine para ve emek harcamak istemezdi.

Bu trajedinin ortasında, insanların moralini düzeltmek için küçük eğlencelere de ihtiyaç olduğunu savunduğundan, arada sırada fasıllar ve mini gösteriler organize ederdi kendi beyaz renkli köşkünde. Bu eğlencelerden birinde, şehirde büyü gösterileri yaptığını duyduğu Kuklacı'yı da çağırttırdı ve gösterisini ilgiyle izledi. O sıralarda artık sokaklarda sıklıkla rastlanılabilen büyü ve yarattığı gizem zihnini meşgul ediyordu. Gösterinin ardından Kuklacı'yı bir müddet alıkoydu, onun çok daha heyecan verici bazı numaraları olduğundan neredeyse emindi. O gün ve daha sonraki günler Kuklacı ile daha çok büyü içerikli uzun sohbetler yaptı.

Bu beklenmedik alaka ve sohbetler üzerine Kuklacı da bir arayış içine girdi ve bir süre sonra insan hücreleri ve bir kısım muhteviyatı zengin materyal ve çeşitli uygulamalar eşliğinde o sıralarda Eminönü'nde bolca bulunan farelerden güçlü ve dayanıklı bir ırk yapılabileceğini ve bu ırkın yaratıklara karşı savaşta kullanılabilecek sadık birer hizmetkar haline getirilebileceğinden bahsetti ona. Mansur Bey bu büyü için büyük bir maddi destek ve insan gücü ortaya koydu. Mansur Bey'e göre her şeyin kesin bir sona gittiği aşikardı ve yapılması gerekenin hakkında yapılacak ahlaki bir takım tartışmalar bu sonu hızlandırmaktan başka hiç bir şeye yaramayacaktı. Bu yüzden bu büyünün halk üzerinde yol açacağı tepkileri geciktirmek için bu işleri mümkün olduğunca gizli yürüttü. Bir yıl süren bir çalışma ve bir sürü başarısız deneyin sonunda kuklacı, Mansur Bey'in de fikirsel ve çizimsel yardımlarıyla ilk fare-insan karışımı yaratığı ortaya çıkardı. Mansur Bey bu yaratığın, gücüne, bağlılığına ve azmine hayran kaldı. Yaratığın en büyük özelliği ise üreyebilmesiydi.

Bu başarının sonrasında Mansur Bey, Kuklacı'nın desteği ile bir süredir dedikodusu yapılan, Beyaz Köşk organizasyonunu resmen kurdu. Fare-adam adı verilen bu esrarengiz yaratık gizli kapılar arkasında, şehrin bazı önemli kişilerine tanıtıldı. İlginç bir ikna kabiliyeti olan Kuklacı, Mansur Bey'in açık desteği ile şehir üzerinde bir çok kurumda söz sahibi olmaya başladı. 2 sene içerisinde fare adamlar da önceleri gizli olarak bir süre sonra ise açık açık halka hizmet etmeye başladılar ve saklı türlere karşı savaşta başarı göstermeye başladılar. İlk zamanlar yadırganan bu tür, zaman içerisinde halkın çoğu tarafından da sevildi.

Gene bu iki sene içerisinde Beyaz Köşk'ün eski toplantılarına katılan bir çok kişi de organizasyona dahil oldu. İçlerinden Mansur Bey'in kuzeni Azat Bey, Mustafa bey ve Gaffar Bey gibi zekası oldukça keskin olan bazıları Kuklacı'dan büyü dersleri aldılar. Ve onun yardımcıları oldular. 1960-1962 döneminde Beyaz Köşk otoritesini iyiden iyiye sağlamlaştırdı..

Tabii Beyaz Köşk'ün yükselişine olumlu yaklaşanlar olduğu gibi, bu organizasyonu tehlikeli bulan, faydasız olduğuna inananlar da vardı. Ve tabii Beyaz Köşk'ü çekemeyenler de. Aydın Bey de, şehir üzerindeki nüfuzunu git gide Beyaz Köşk'e kaptıran, zamanının güçlü kişilerinden biri idi. Onun önderliğinde birleşen bir grup zengin ve güçlü kişiler, Beyaz Köşk'e cephe aldılar ve yasal olarak Beyaz Köşk'ün kapatılması yönünde lobi yaptılar. O zamanlar şehri yöneten geçici valilerden Osman Hamdi Bey yönetiminde, şehir meclisinin toplantılarının yapıldığı Büyük Postane koridorlarında hararetli tartışmalar yankılandı. Bu meclisin üyelerinden biri olan, aynı zamanda Beyaz Köşk'ün yöneticisi Mansur Bey ve arkadaşları bütün bu lobi hareketine karşı var gücüyle savaştılar. Mansur Bey'in son konuşması, salonda büyük bir alkış tufanı kopmasına neden olmasına rağmen 1963 yılının soğuk bir kış gününde alınan Beyaz Köşk'ün yasal olarak kapatılması kararına engel olamadı. Ardından jandarma beyaz köşkü ve kurumlarını kapatmak için harekete geçti.

Ancak Kuklacı'nın bir önerisi vardı. Ona göre Beyaz Köşk'ün kapatılması, İstanbul'un tarihten silinmesi için atılmış büyük bir adımdan başka bir şey olmayacaktı. Kuklacı, Mansur Bey'e yaptığı öneride jandarmayı durdurabilecek kadar büyük bir Fare-adam kadrolaşması yarattıklarını ve bu fare-adamlarla kararın uygulanmasını engellemeyi ve kısa süreli bir sıkı-yönetim kurmayı teklif etti. Meclisin aldığı karardan dolayı büyük bir öfke ve yeis içerisinde olan Mansur Bey artık güvendiği bir dostu haline gelen bu maskeli zat'ın önerisini kabul etti. Kuklacı, Azat Bey ve Gaffar Bey'le birlikte Beyaz Köşk'ü bir isyan için örgütledi. Karşı çıkanları hapse attırdı. Kısa bir süre sonra şehrin sokaklarında fare-adamlar, Beyaz Köşk mensupları, jandarma ve bir kısım halkın dahil olduğu büyük çatışmalar çıktı. Bu çatışmalarda bir çok kişi öldü.

Zafer Kuklacı ve Beyaz Köşk'ün oldu. Beyaz Köşk açık olarak Eminönü'nde verdiği ilk savaşta boyun eğmediğini gösterdi. Halktan da bu olaya karşı tepki gösterenler Beyaz Köşk tarafından hapse atılmak sureti ile cezalandırıldılar. Beyaz Köşk şehir yönetimine el koymadıysa da, yönetimin artık beyaz köşk üzerinde hiç bir otoritesi kalmamıştı. Kuklacı kendi menfaatlerinin gerektirdiği şekilde bazı kurumların kapatılmasını talep etti. Bu talebi yerine getirildi. Aynı zamanda Aydın Bey ve etrafındaki Beyaz Köşk karşıtı kişilerin, Eminönü'nden sürülmesi talebi de yerine getirildi. Kısa bir süre sonra Aydın Bey ve beraberindeki bazı kişilerin ölüm haberi Eminönü'ne ulaştı.

Bütün bu kıyım ve ölüme, olayların aldığı boyutlara şaşkınlık içerisinde tanık olan Mansur Bey, kendi içine kapandı. 1963 yılından itibaren Beyaz Köşk'ü artık tamamen Kuklacı yönetiyordu. 1 sene sonra soğuk bir kış akşamında Mansur Bey'in köşkün çatı katındaki çalışma masasında yanmakta olan daimi ışığının yavaş yavaş karardığı görüldü. Ertesi gün Mansur Bey'in sandalyesi devrilmişti. Naaşı Eminönü merkez mezarlığında toprağa verildi. Kuklacı bir kaç hafta boyunca ne bir emir verdi, ne bir söz söyledi.

Hikayeler

Kör Adamın Gördükleri

Demek afeti ve getirdiklerini soruyorsun bana genç kişi. Dinle öyleyse, sana en başından anlatayım ortak kaderimizi

1956 yılının 25 Aralık' ında dünyanın yörüngesi güneş sistemi dışından gelen bir asteroid kümesiyle kesişti. Dünyanın her yanında büyük bir yıkım gerçekleşti. Sadece gökyüzünde asılı kalan toz bulutları bile milyonlarca insanın ölümü için yeterliydi. Fakat meteorların ortaya çıkardığı tek gerçek, yıkım ve ölüm olmamıştı.

Asıl açığa çıkanın yüz binlerce yıldır yer kabuğunu bizlerle paylaşmış, kimilerinin canavarlar kimilerininse saklı türler olarak adlandırdığı, arzın bilinmeyen derinliklerindeki komşularımız olduğunu öğrendik. Çok sıra dışı tesadüfler sonucu kimi insanlarla karşılaşmış ve masal diye adlandırdığımız hikayelere konu olmuş varlıklar!

Afetten birkaç yıl sonra, daha insanlık kozmik yıkımın yaralarını yeni sarmaya başlamışken, meteorların açtığı derin yarıklardan yollarını buldular yeryüzünün yabancı ortamına. İlk kim saldırdı bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki o da hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olamayacağıdır.

5 milyar yaşındaki yerkürenin üzerinde yalnızca birkaç yüz bin yıldır varolan bizlerin daha öğrenecek çok şeyi olduğu bir gerçekti. Element büyüsünü ilk kullanabilen insan, saklı türler 'den elde edilmiş bir kitabı deşifre edebilmiş yaşlı bir dil bilimciydi. Bugünün madde büyücüleri halen kitaplarının kapaklarına onun adının baş harflerini işlerler.

Ruh büyücülerinin namıdiğer şifacıların varlığı ise saklı türler den kimileriyle kurdukları bağlantı sonucu ruhun ve doğanın güçlerini harmanlamayı öğrenmiş küçük bir Mevlevi toplulukla başladı.

Eski usuller ile birlikte yeni keşfedilmiş güçlerin de kullanıldığı amansız bir savaş açıldı dünyanın dört bir yanında "Saklı Türler" 'e karşı!

Neredeyse yarım asırdır izliyorum bu savaşı ve çok şey gördü bu artık görmeyen gözlerim. Bir büyücünün sözüyle harekete geçip eti kavuran yıldırımları, bir şifacının dileğiyle canlanıp düşmanlarını sarmalayan zehirli sarmaşıkları, korkusuz bir savaşçının çığlığıyla düşmanlarının dizlerinin titrediğini gördüm...

Sayısız ölüm gördüm. Bunlar kimine keder getirdi, kimineyse yaşama sebebi ve insanoğlu her zaman yaptığı gibi yeni dünyaya uyum sağladı.

Fakat afetten sonra bile kişinin unutmadığı tek bir şey vardı ki o da insanın insana kıymasıdır. "Lodos" ve "Arzın Çocukları" işte bu anıların ürünüdür.

İnsanlık tarihi böylesine zıt görüşleri hiçbir zaman hoş görmemiştir ne yazık ki. İki topluluk arasındaki kanlı savaş otuz yıldır devam ediyor dünyanın birçok yerinde ve daha da devam edecek gibi görünüyor.

Bense insanın insana kıymaya tekrar başladığı gün kapadım gözlerimi ışığa.

Şimdi sen söyle genç kişi...

Bir zamanlar bir tablo kadar güzel olan İstanbul'da sen bu savaşın neresinde duruyorsun ?

Bazı önemli karakterler
Agah Bey

Agah Bey Afet'ten öncesini net olarak hatırlayabilen az sayıda kişiden birisidir. Öğrenimini Fransa'da tamamlayan Agah, Alman tehtidi baş gösterdiği yıllarda yurda geri döndü. İkinci dünya savaşı yıllarında gazetecilik ve çevirmenlik yaparak kendini geliştirdi. 1956 yılında meteor felaketine tanıklık etti ve bilinen dünyanın düzenini tamamen yıkan meteor faciasının ardından sağ kalan insanların önde gelenleriyle birlikte Teşkilat'ın kuruluşunda önemli rol oynadı. Eski dünyanın refahına yakın bir dünyaya kavuşmak en büyük amacı idi. Yaratıklar hakkında önemli araştırmalar yaptı. Bugün Teşkilat'ın liderliği görevini sürdürmektedir.

Komutan

Teşkilat'a bağlı olarak çalışan Jandarma'nın başındaki isimsiz kişilik. Teşkilat'ın önemli askeri harekatlarının planlayıcısı ve çok iyi bir taktisyendir.

Sahaf Necmi

Mısır Çarşısı eşrafından kitap koleksiyoncusu Necmi Efendi, Teşkilat'ın önemli üyelerinden biridir. Kütüphanesinde bir çok önemli kitabı barındıran Sahaf Necmi, çok kültürlü olmasına rağmen bir o kadar da aksi bir kişilik olmasıyla tanınır. Sahaf Necmi'nin geçmişinin bir çok hikaye barındırdığı bilinmekte ise de kendisi bu konulardan bahsedilmesini pek sevmediğinden, onun hakkında pek fazla dedikodu dönmez.

Demirci Rüstem

Eski Yükseliş Cemiyeti'nin baş demircisi rahmetli Mahmut Efendi'nin çırağı. Ocağı Mısır çarşısındadır. Teşkilat'ın en önemli silah ve zırh ustasıdır. Eserlerine efsun katmayı bile öğrendiği söylenen Rüstem, çeşitli alaşımlarla ilgili formülleri de ilgilenenlerle paylaşarak sanatını yaymaya çalışır.

Terzi Fahri Bey

Mısır Çarşısının yegane terzisi Fahri Bey, Teşkilat başta olmak üzere çeşitli kurumlar için özel kıyafetler diker.

Aktar Şevket

Mısır Çarşısında konuşlanmış, Aktar Şevket, Teşkilat için gerekli iksirleri üretir. Aynı zamanda bir çok materyalin reçeteleri Aktar Şevket'ten temin edilebilir.

Kuyumcu Agop

Teşkilat'ın kuyumcusu, değerli eşyalardan sorumlu Kuyumcu Agop, Mısır Çarşısı'ndaki dükkanında hizmet verir. Çeşitli taş reçeteleri, Kuyumcu Agop'tan temin edilebilir.

Jandarma Ali

Teşkilat'ın yazıcısıdır. Mısır Çarşısı girişindeki Türk Bayrağının altında daimi nöbettedir.

Arzuhalci

1979 yılında Beyoğlu'ndan Eminönü'ne gelen gizemli kişilik. Keşfettiği Ruh taşlarının sırları karşılığında Eminönü'nde kendisine kurtarılmış bir bölge talep etmiş, bu talebi kabul edilmiş ve Çınar Altı denilen bölgeye yerleşmiştir. Oldukça lüks bir yaşam süren Arzuhalci hakkında bir çok dedikodu çıkarılmış olsa da, hiç kimse bu adamın neyin nesi olduğu konusunda tam bir bilgiye sahip olamamıştır.

Şarapçı

Yaratıkların cirit attığı Eminönü iskelesinde, kaygısızca dolanan, ayyaş bir adamdır. Hala yaşıyor olması Eminönü insanı için, mucize sayılacak bir olaydır.

Handan Hanım

Eski Arzın Çocukları gazetesinin editörüdür. Gazete, barış yanlısı politikalarıyla 70'lerin ortalarında desteklenmiş ancak 14 Nisan olayları sonunda, halkın tepkisine maruz kalmış ve kapatılmıştır. 80'lerin başında, Eminönü'nde şiddet yanlısı anlayışın yükselmesi, onu Arzın Çocukları Klanını kurmaya sürüklemiştir. Bu klan zaman içerisinde zıt bir politika güden Lodos Klanı ile savaşmaya başlamış ve Handan Hanım, klan savaşlarının baş oyuncularından biri olarak boy göstermiştir.

İsmet Bey

Balyoz Nazım'ın zehirlenerek öldürülmesinin ardından, Lodos Klanının başına seçimle geçmiştir. İsmet Bey, klan politikasını daha da sertleştirmiştir. Ayrıca İsmet Bey klanlar tarihinde ilk kez seçimle başa gelmiş olması yönünden de farklılık yaratmıştır.

Bazı Yaratıklar
Küçük Fare

Her yerde bulunabilen, en felaket ortamlarda bile sağ kalmayı başarmış, bildiğimiz kedi yiyen sıçanlar. Isırıklarından kana karışan toksin ve bakteriler sorun yaratabilir.

Etleri sert ve kayış gibi olduğu için en ucuz et türüdür.

İri Fare

Yerin derinliklerinde yaşayan sıçan türü. Yeryüzündeki kuzenlerine göre çok daha vahşi ve tehlikelidirler. Isırıklarının ciddi zehirleyici etkileri vardır. Çok iyi göremezler ama hassas burunları ve havadaki çok ufak titreşimleri bile hissetmelerini sağlayan bıyıkları vardır.

Meteordan sonra yeryüzüne de yayılmış olan bu türe halk arasında “İnek” de denilir. Bu ismi tatlarının sığır etine benzerliğinden değil boyutlarından ötürü almışlardır. Yine de leziz “inek kebabını” satın aldığınız zaman etin kaynağının bu yaratıklar olduğuna emin olabilirsiniz.
Cin

Saklı türlerin düşük zekalı ama organize yaratıkları. Afetten sonra çoğu cin kabilesinin yer altı yerleşimleri yıkılmış ve bu sefil yaratıklar yeni arayışlar içine girmişlerdir ki bu arayışları onları yeryüzüne de çıkarmıştır.

Cinler tek kaldığında korkak ama grup olarak korkulması gereken vahşi bir türdür. Kabile anlayışına sahiptirler. Kabile şamanları, savaş şefleri ve şefler önemli mevkileri oluşturur. Kabileler güçlerinin yetmediği durumlarda kolayca ittifak kurar, kaynaşır ve ürerler. Yine de bir cin topluluğunda birilerinin anlaşmazlık sonucu ölmediği gün hemen hemen hiç yoktur.

Zekalarının geriliği yüzünden kendileri teknoloji geliştirememiş veya karşılaştıkları diğer medeniyetlerden teknoloji öğrenememişlerdir. Bu nedenle Tüftüf ve çivili kemikten daha gelişmiş silahlara korkuyla yaklaşırlar.

Saklı türler arasında hor görülür ve başta Meran’lar tarafından köle olarak kullanılırlar.

Fareadam

Kuklacı tarafından afet sonrasında geliştirilmiş yeni bir ırk. İnsanlar kadar zekidirler ve yine insanlar kadar karmaşık bir toplumsal düzene sahiptirler. Bir zamanlar müttefik olmuş bu ırk, insanlarla neredeyse topyekün savaş halindedir. Yine de fareadamlarla yenilenebilecek bir müttefiklik kimilerinin en büyük umudu olmaya devam etmektedir.

Kurtadam

Saf, kirlenmemiş, evcilleşmemiş vahşiliğin ete kemiğe bürünmüş hali. Toplulukları ve geçmişleri hakkında pek birşey bilinmiyor.

 
 
  Bugün 15 ziyaretçi (33 klik) kişi burdaydı!  
  İstanbul - Kıyamet Vakti
BARRACUDAFK
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol